Aile, tarihî seyri de nazara alınarak geniş ve umumi açıdan şöyle tarif edilebilir:
Dinî ve içtimaî kaidelere uygun evlilikle kurulan doğum veya evlad edinme yolu ile gelen ferdleri de içine alan mezkûr kaidelere göre karşılıklı vazife ve mes’uliyetler çerçevesinde müşterek bir hayat yaşayan insanlardan müteşekkil içtimai bir müessesedir.
Aile, cemiyetin temelidir. Ailenin sağlamlığı ve aile efradının huzur ve saadeti, maddî ve manevî bir kısım şartların varlığına bağlıdır. Bunların en mühim ve başta geleni aile hayatının dini hayata, dini terbiye icablarına bağlı ve tabi olmasıdır. Kur’an (30:21) âyetiyle bildirdiği meveddet ve (25:54) âyetinde ifade edilen neseb ve sıhr hakikatinin ve aile efradının arasındaki bu fıtri bağların tekâmülü ve tealîsi buna vabestedir. Asrî ailelerde müşahade edilen maddî ve manevî çöküntü ve çözülme, bu hakikatin başka bir şahididir.
Aile hayatının teessüsü için farz kılınan nikâh şartının hikmet-i teşriiyesine gelince:
Nikâh, aile müessesesini te'sis ve zevc ile zevce arasındaki maddî ve manevî hukuku, dinî hayat istikametinde tayin ve temin eder. Zira Şer'î nikâh ile taraflar, Şer'î hukukun tayin ettiği hak ve salahiyetleri, resmen teminat altına almış olurlar.
Şer'î hukuka itaat etmek mecburiyetini kaldıran cemiyetlerin hukukî şartları içinde evlenenlerin, çok kuvvetli dinî salabetleri ve şer'î kıstaslara bağlılıkları gerektir ki; Şer'î hukukun mer'î olduğu yerlerde sağladığı hukukî ve manevî disiplin bir derece temin edilebilsin. Yani manen ve maddeten mes'ul makamda bulunan erkeğe, kadının itaatini netice versin.
Halbuki hayata meyyal olan ekser kadınların hissiyatını tahdid edip Şer'î istikamete tevcih etmekle muvazzaf olan ve Kur'an lisanında kavvam vasfıyla tavsif edilen erkeğin, eşini Şer'î istikamete tevcih edecek hukukî istinadı ve salahiyeti bulunmazsa; moda ve israf dünyasında ve kadın hürriyetine istinaden naşizeliğe giren ve kanunî istinadları bulunan asrın kadınını, manevî ve ahlâkî disiplin altına almak, gayet müşküldür. Böylece salahiyet ve mes'uliyetleri bulunması gereken bir erkeğin idaresinde nizama girmeyen aile hayatı, ciddiyetini kaybeder.
Evet «Nev i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir cennet, bir melce, bir tahassüngah ise, aile hayatıdır.
Ve herkesin hanesi küçük bir dünyasıdır. Ve o hane ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddi ve vefadarane hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir.
Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise ebedî bir arkadaşlık ve daimi bir refakat ve sermedi bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederane, ferzendane, kardeşane, arkadaşane münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir.
Mesela der: Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimi bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünkü ebedî bir güzelliği var, gelecek.Ve böyle daimi arkadaşlığın hatırı için her bir fedakarlığı ve merhameti yaparım diyerek o ihtiyar karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle, merhametle mukabele edebilir.
Yoksa kısacık bir iki saat suri bir refakattan sonra ebedî bir firak ve müfarekate uğrayan arkadaşlık, elbette gayet suri ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânâsında ve bir mecazi merhamet ve sun’i bir hürmet verebilir, ve hayvanatta olduğu gibi başka menfaatlar ve sair galip hisler, o hürmet ve merhameti mağlub edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir. (Sözler sh: 97)