Öncelikle ifade etmeliyiz ki, Risale-i Nurlar bir fen kitabı değildir. Bu sebepten dolayı fenne ait her terimden bahsetmesini beklemek yanlış olur. Risale-i Nur kainata ve fenlere sadece davasına delil getirme noktasından baktığı için, fenler gibi derinlemesine değil, sathi ve zahir yönlerine bakar. Yani güneşten bahsederken güneşin bilimselliğinden ziyade, insanlara olan fayda ve hizmetini nazara verir. Zaten insanların ekserisi, güneşin bilimselliği ile değil, zahir ve gözle görünen faydaları ile ilgilidir. Bilimsel dilden anlamazlar. Bu yüzden insanları imana ve ahlaka davet eden Risale-i Nurdan, bilimsel detaylara girmek beklenemez. Bu hem belagata hem de maksada ters bir durum teşkil eder.
Yağmurun bilimsel bileşeninden bahsederek insanlara ders vermeye kalksak, insanlar hiçbir şey anlamazlar. Ama yağmurun herkesçe malum olan fayda ve hikmetlerinden bahsederek Allah’ın varlığını ve birliğini anlatsak, gayet derecede tesirli ve menfaatli olur. Bu yüzden gerek Kur’an olsun, gerek se onun tefsirleri olsun, Kainata tebei, yani yüzeysel ve ikincil bir nazar ile bakarlar. Bakma amaçları da davaya ve iddiaya delil getirmek içindir.
Enerji: Fransızca kökenli bir kelimedir. Kelime olarak kuvvet ve güç anlamına gelir. Enerji; Risale-i Nurda kelime olarak, enerji olarak değil, kuvvet ve kuva olarak geçiyor. Bu da pek çok yerlerde geçtiği için, biz numune olarak birisini verelim.
S - Onların daima iftiharla bahsettikleri tabiat, nevâmis ve kuvâ nedir ki, kendilerini onlarla iknaa çalışıyorlar?
C - Tabiat dedikleri şey, bir matbaadır, tâbi' değildir. Tâbi', ancak kudrettir. Kanundur, kuvvet değildir. Kuvvet, ancak kudrettedir. Yahut, nasıl ki bildiğimiz şeriat, insanlardan sudur eden ef'âl-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdit eden kaidelerin hülâsasıdır veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düsturların, kanunların mecmuasıdır. Kezalik, tabiat denilen şey de, âlem-i şehadetin uzuvlarından ve eczalarından sudur eden ef'âl arasında bir nizam ve bir intizamı ika eden İlâhî bir şeriat-ı fıtriyedir. Binaenaleyh, şeriat ile devlet nizamı, mâkul ve itibarî emirlerden oldukları gibi, tabiat dahi itibarî bir emir olup, hilkatte, yani yaratılışta câri olan âdetullahtan ibarettir.
Amma tabiatın bir mevcud-u haricî olduğunu tevehhüm etmek, bir fırka askerin, idman ve tâlim esnasında yaptıkları o muntazam hareketlerini gören bir vahşinin, "Aralarındaki o nizamı idare edip, birbiriyle bağlayan ip gibi birşey mevcuttur" diye vahşîce ettiği vehme benzer. Binaenaleyh, vicdanı ve aklı vahşî olan bir adam, sathî ve tebeî bir nazarla devam ve istimrarını muhafaza eden tabiatın müessir bir mevcud-u haricî olduğuna ihtimal verebilir.
Hülâsa: Tabiat, Allah'ın san'atı ve şeriat-ı fıtriyesidir. Nevâmis ise, onun meseleleridir. Kuvâ dahi, o meselelerin hükümleridir.