BeBeKLi NuR SiTeSi Bir BeBeK KaDaR MaSuM |
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
|
Konu |
Yazan |
GöndermeTarihi |
|
| Cuma Haz. 04, 2010 12:47 am
|
|
| Ptsi Şub. 02, 2009 2:00 pm
|
|
| Ptsi Şub. 02, 2009 12:53 pm
|
|
| Paz Şub. 01, 2009 5:08 pm
|
|
| Paz Şub. 01, 2009 2:37 pm
|
|
| C.tesi Ocak 31, 2009 6:46 pm
|
|
| C.tesi Ocak 31, 2009 6:44 pm
|
|
| C.tesi Ocak 31, 2009 6:41 pm
|
|
| C.tesi Ocak 31, 2009 5:38 pm
|
|
| C.tesi Ocak 31, 2009 11:59 am
|
|
| Cuma Ocak 30, 2009 1:19 pm
|
|
| Cuma Ocak 30, 2009 10:47 am
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 11:39 pm
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 6:39 pm
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 5:04 pm
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 4:59 pm
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 4:25 pm
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 12:42 pm
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 12:36 pm
|
|
| Perş. Ocak 29, 2009 12:34 pm
|
| | Hıristiyan Dindar Ruhanileri Hakkında Geniş Bilgi | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
ToMuRCuK Admin
Mesaj Sayısı : 154 Yaş : 54
| Konu: Hıristiyan Dindar Ruhanileri Hakkında Geniş Bilgi C.tesi Ocak 24, 2009 7:07 pm | |
| Önce, ahirzamanda Hz. İsa Aleyhisselamın irşadıyla Hıris-tiyan ruhanilerinin Müslümanlarla yapacağı ittifak hakkında gelen sahih hadis-i şeriflere bakacağız. Bu mevzuda hadis-i şe-rifler çoktur ve tevatür haddindedirler. İmam Şevkanî’nin 29 sahih hadisi bu mevzuda tahriç eylediğini, Es-Seyyid Muhammed Kannûcî El-Buharî El-İza’a eserinin 130. sayfasında kaydetmiştir.
Ve bu mevzudaki hadisleri mahirane tahlil eyliyen El-İşa’a li-Eşrati’s-Saah müellifi allame Berzenci meseleyi toparlayıcı bir sonuca bağlayarak şöyle der: “Hz. İsa’nın Şam/Dimaşk’ta nüzulü zamanında onu karşılayacak Hz. Mehdi’nin Dımaşk valisi olacak ve ikindi namazında Hz. İsa’nın etrafında toplanacak olan Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler hepsi birlikte namazda Hz. İsa’ya uyacaklar. Sonra Hz. İsa Kudüs’e gidecek ve Hz. Mehdi’ye sabah namazında tabi olacaktır...”[10]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Hz. İsa’nın(as) nüzulüyle ilgili vurud eden sahih hadis-i şeriflerin mana ve mazmunlarının ifadeleriyle; onun nüzulünün gayesi Hıristiyanları Müslümanlaştırarak ehl-i Kur’an’la ittifaklarını gerçekleştirmek olacağına göre, bu mananın zeminini hazırlamak niyetiyle; dindar ruhanilerle –şu ahir zamanda–münakaşaya medar meseleleri niza’a getirmemeyi lüzumlu görmüştür. İşte bu mana çerçevesinde yaptığı irşad ve ihtarlardan bir kısmı:
1. 1935’lerde telif ettiği Yirminci Lem’a olan Birinci İhlas Risalesi’nin İkinci Mesele’sinin ahirinde Müslümanlar arasında halis bir ittifak ve ittihadın dokuz tane can damarı sebep ve vesilelerini zikirden sonra, dokuzuncusunun haşiyesinde şöyle kaydetmişlerdir:
“Haşiye: Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zendekaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”[11]
2. 1942’lerde kaleme aldığı bir mektubunda, aynı mananın bir tatbikatı olarak şöyle demektedir:
“Saniyen: O vâiz ve âlim zâta benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını, başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de, o zâtı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevk et-meyiniz. Hattâ tecavüz edilse de bedduayla da mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü, daha müthiş düşman ve yılanlar var.
“... Biz, değil onlar gibi ehl-i diyanet ve tarikata mensup Müslümanlarla, şimdi bu acip zamanda, imanı bulunan ve hattâ fırak-ı dâlleden bile olsa onlarla uğraşmamak; ve Allah’ı tanıyan ve âhireti tasdik eden Hıristiyan bile olsa, onlarla medâr-ı nizâ noktaları medâr-ı münakaşa etmemeyi, hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor.[12] | |
| | | ToMuRCuK Admin
Mesaj Sayısı : 154 Yaş : 54
| Konu: Geri: Hıristiyan Dindar Ruhanileri Hakkında Geniş Bilgi C.tesi Ocak 24, 2009 7:08 pm | |
| . Komünist Rus’un 1945’lerde Türkiye’ye karşı tehditler savurduğu ve Kars ile Ardahan’ı istedikleri günlerde, dünya iki bloka ayrılmış, bir tarafı komünist blok olan Rusya, Çin ve yarı Avrupa, bir tarafı da hür dünya ve Amerika idi. O günlerde Türkiye’yi idare eden CHP, ister istemez Amerika’ya yanaşmaya mecbur kalmıştı. İşte 1946-1947 senelerinde Hz. Üstad’dan “Hür Dünya” ile ittifakın lüzumundan yana bazı beyanlar sadır olmuştu. O beyanlardan birisini, 1946 sonlarında faal bir talebesinin Asa-yı Musa kitabını bir Amerikalıya (misyoner) vermesi münasebetiyle, “Bir derece mahremdir” başlıklı mektubunun sonunda şöyle dikte ettirmiştir. “Misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri hem Nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı; İslam ve İsevî dininin hucumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avama müsaadekar ve vucub-u zekat ve hurmet-i riba ile, Burjuvaları avamın yardımına davet etmesi ve zülumden çekmesi cihetinde Müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir. Her ne ise, bu defa sizin hatırınız için kaidemi bozdum, dünyaya baktım.”[13]
4. İkinci Cihan Harbi ortalarında, Alman ve İtalyanların ilerlemelerini dindar Hıristiyan ruhanilerinin dinsizlere bir galebesi şeklinde telakki ederek; İslam aleminin de –eğer bu ruhaniler tam muvaffak olurlarsa– belki kurtuluşuna bir sebep ve bir vesile olabilir, diye bir hadis-i şerifin işarî manasının te’vilini tatbik etmeye müteveccih olmuştur. O te’vilin bazı bölümlerini alıyoruz.
“Âhirzamanda Hazret-i İsa(as) nüzulüne ve Deccalı öldürmesine ait ehâdis-i sahihanın mânâ-yı hakikîleri anlaşılmadığından, bir kısım zahir ulemalar, o rivayet ve hadislerin zahirine bakıp şüpheye düşmüşler; veya sıhhatini inkâr edip, veya hurafevâri bir mânâ verip, âdetâ muhal bir sureti bekler bir tarzda avâm-ı Müslimîne zarar verirler. Mülhidler ise, bu gibi zahirce akıldan çok uzak hadisleri serrişte ederek, hakaik-i İslâmiyeye tezyifkârâne bakıp taarruz ediyorlar. Risale-i Nur, bu gibi ehâdis-i müteşâbihenin hakiki tevillerini Kur’ân feyziyle göstermiş. Şimdilik nümune olarak bir tek misal beyan ederiz. Şöyle ki:
‘Hazret-i İsa(as) Deccalla mücadelesi zamanında, Hazret-i İsa onu öldüreceği vakitte, on arşın yukarıya atlayıp sonra kılıncı onun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücutça o derece Deccalın heykeli Hazret-i İsa’dan büyüktür’[14] diye meâlinde rivayet var. Demek Deccal, Hazret-i İsa Aleyhisselâmdan on, belki yirmi misli yüksek kametli olmak lâzım gelir. Bu rivayetin zâhirî ifadesi sırr-ı teklife ve sırr-ı imtihana münafi olduğu gibi, nev-i beşerde câri olan âdetullaha muvafık düşmüyor.
“... O hadisin, bu zamanda aynı hakikat ve tam muvafık ve mahz-ı hak müteaddit mânâlarından bir mânâsı çıkmıştır. Şöyle ki:
“İsevîlik dini ve o dinden gelen âdât-ı müstemirresini muhafaza hesabına çalışan bir hükûmetle, resmî ilânıyla; zulmetli pis menfaati için dinsizliğe ve bolşevizme yardım edip terviç eden diğer bir hükûmet ki, yine hasis, pis, menfaati için İslâmlarda ve Asya’da dinsizliğin intişarına taraftar olan fitnekâr ve cebbar hükûmetlerle muharebe eden evvelki hükûmetin şahs-ı mânevîsi temessül etse ve dinsizlik cereyanının bütün taraftarları da bir şahs-ı mânevîsi tecessüm eylese, üç cihetle bu müteaddit mânâları bulunan hadisin bu zaman aynen bir mânâsını gösteriyor. Eğer o galip hükûmet netice-i harbi kazansa, bu işârî mânâ dahi bir mânâ-yı sarih derecesine çıkar. Eğer tam kazanmasa da, yine muvafık bir mânâ-yı işârîdir.
“Birinci Cihet: Din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İsevî ruhanîlerin cemaati; ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.
“İkinci Cihet: Resmî ilânıyla, ‘Allah’a istinad edip dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyeti ve İslâmları himaye edeceğim’ diyen bir hükûmet yüz milyon küsur iken, dört yüz milyona yakın nüfusa hükmeden bir diğer devlete ve dört yüz milyon nüfusa yakın ve onun müttefiki olan Çin’e ve Amerika’ya ve onlar ise zahîr ve müttefik oldukları olan bolşeviklere galibâne, öldürücü darbe vuran o hükûmetteki muharip cemaatin şahs-ı mânevîsiyle; mücadele ettiği dinsizlerin ve taraftarların şahs-ı mânevîleri tecessüm etse, yine minare boyunda bir insana nispeten küçük bir insanın nisbeti gibi olur. | |
| | | ToMuRCuK Admin
Mesaj Sayısı : 154 Yaş : 54
| Konu: Geri: Hıristiyan Dindar Ruhanileri Hakkında Geniş Bilgi C.tesi Ocak 24, 2009 7:08 pm | |
| Bir rivayette, ‘Deccal dünyayı zapteder’ mânâsı, ‘ekseriyet-i mutlaka ona taraftar olur’ demektir. Şimdi de öyle oldu.
Üçüncü Cihet: Eğer, küre-i arzın dört kıt’aları içinde (Avustralya nazara alınmamış) en küçüğü olan Avrupa’nın ve bu kıt’anın da dörtte biri olmayan bir hükûmetin memleketi, ekser Asya, Afrika, Amerika, Avustralya’ya karşı galibâne harp ederek, Hazret-i İsa’nın vekâletini dâvâ eden bir devletle beraber dine istinad edip, çok müstebidâne olan dinsizlik cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele eden o hükûmetle, ötekilerin şahs-ı mânevîleri insan suretine girse, ceridelerin eskiden beri yaptıkları gibi, devletlerin kuv-vetlerini ve hükûmetlerin derecelerini göstermek nev’inden o mânevî şahıslar dahi rû-yi zemin ceridesinde, bu asır sayfasında birer insan suretinde tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler, aynen ve tam tamına hadis-i şerifin mucizâne ihbar-ı gaybî nev’inden beyan ettiği hadise-i âhirzamanın müteaddit mânâlarından bir mânâsı çıkıyor.
“Hattâ, şahs-ı İsâ'nın(as) semâvattan nüzulü işaretiyle bir mânâ-yı işârîsi olarak Hazret-i İsâ'yı(as) temsil ederek ve namına hareket eden bir taife dahi, şimdiye kadar işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir belâ-yı semavî gibi nüzûl ettiriyor, düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsâ’nın nüzulünün maddeten bir misalini gösteriyor...”[15]
5. Yine İkinci Cihan Harbi içinde, karşılıklı olarak uçaklardan atılan bombalar, yerden fırlatılıp atılan büyük top mermileri, havanlar vesaireler, özellikle o menhus harpte sivil-asker, kışla ve şehirler tefrik edilmeden vahşiyane saldırılar ile birbirine saldıranların yüzünden ölen, ezilen çoluk çocuklar, kadınlar, hastalar ve ihtiyarların dehşetli hal ve felaketli vaziyetleri karşısında vicdanî hissiyatını kaybetmemiş herkes gibi, Bediüzzaman Hazretleri de son derece şefkatle acı çekiyor, elem duyuyordu. İnsan yaratılışı ve fıtratı hasebiyle dünya ile, özellikle insanlık alemiyle alakadar ve münasebettardır. Fıtratı bozulmamış her insan da böyledir. İşte adı geçen harbin dehşetli felaketleri içinde perişan olan, ezilip mahvolan masumları –hangi dinden olursa olsun, insan oldukları için– çok düşünen ve acıyan Hazret-i Bediüzzaman ilahî Rahmet ve Rabbanî merhametin her hadise-deki tecellilerinden aldığı nur ve ilhamları şöyle kaydetmiştir.
“Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber mânevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musibetlerde kâfir de olsa, hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye mâsumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.
“Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak ta-hattur ettim. O mânevî ihtarın beyan ettiği taksimat, bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
“O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı mâneviyeleri, o musibeti hiçe indirir. On beş yaşından yukarı olanlar, eğer mâsum [16] ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muham-medîye(asm) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem âhirzamanda Hazret-i İsâ’nın(as) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette, şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya(as) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler, onlar hakkında ‘bir nevi şehadet’ denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit büyük zâlimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında, medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten tesellî buldum.
“Eğer o felâketi gören zâlimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.
“Eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına koşanlar ve isti-rahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın mânevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medâr-ı şeref yapar, sevdirir.” [17] | |
| | | ToMuRCuK Admin
Mesaj Sayısı : 154 Yaş : 54
| Konu: Geri: Hıristiyan Dindar Ruhanileri Hakkında Geniş Bilgi C.tesi Ocak 24, 2009 7:09 pm | |
| Bediüzzaman Hazretleri şu üstteki çok azim ve pek mühim mektubunun yazılışından bir müddet önce kaleme aldığı aynı mana çerçevesinde, amma daha çok kafir ve zalimlerin cehennemde ebedi azap çekmelerine ve kahra giriftar olmalarına karşı gösterilen şefkatin bir şefkat olmadığına ve o gibi yersiz ve haksız bir şefkati taşımanın dalalet ve ilhada götüren bir ruhî hastalık ve kalbî bir sakam, bir illet olduğunu kaydeder. Bu makam, şefkat bahsi ve makamı olduğu münasebetiyle, bir ek izah olarak, o çok mühim ve fevkalade hakikatli mektuptan bir-iki parağraf alıyoruz, şöyleki:
“Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli’l-Âlemîn Zâtın(asm) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir.
“Meselâ, kâfir ve münafıkların Cehennemde yanmalarını ve azap ve cihad gibi hadiseleri kendi şefkatine sığıştırmamak ve tevile sapmak, Kur’ân’ın ve edyân-ı semâviyenin bir kısm-ı azîmini inkâr ve tekzip olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir. Çünkü mâsum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkârâne şefkat etmek, o biçare hayvanlara şedit bir gadr ve vahşî bir vicdansızlıktır. Ve binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahvden ve yüzer ehl-i imanın su-i âkıbetine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkârâne taraftar olmak ve merhametkârâne cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana deh-şetli bir merhametsizlik ve şenî bir gadirdir...
“... O halde kâfirin azap çekmesine acıyıp şefkat eden adam, şefkate lâyık hadsiz mâsumlara acımıyor ve şefkat etmeyip ve hadsiz merhametsizlik ediyor demektir. Yalnız bu var ki, müstehaklara âfât geldiği zaman mâsumlar da yanarlar; onlara acımamak olmuyor. Fakat, cânilerin cezalarından zarar gören mazlumların hakkında gizli bir merhamet var.” [18] | |
| | | | Hıristiyan Dindar Ruhanileri Hakkında Geniş Bilgi | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|
|